Top, gitar, incil, ot ve aşk. Bob Marley, herkesin birbirine pas attığı bir dünya hayal ediyordu. Bob Marley'i tanımayanınız yoktur herhalde. Gelmiş geçmiş en büyük Reggae sanatçısıydı. Besteleyip çaldığı parçalar hala kulaklarımızdadır. Peki Marley'in bir spor blogunda işi ne diyenleri duyar gibiyim. Çoğumuz onu rastasıyla, Reggae ve mariuana'ya düşkünlüğüyle biliriz. O hasta bir futbol meraklısıydı, öyle ki, sanatçı olmasaydı futbolcu olacaktı.
"Kötü bir fauldü. Bob sağ ayağından, baş parmaktan sakatlanmıştı ve sekerek oyundan çıktı" diye hatırlıyor The Wailers'in efsane keyboard'çusu Tyrone Downie. Grup üyeleriyle Gazeteciler aralarında maç yapmış. 32 yıl geçmiş aradan,"Ama o sakatlıktan dolayı mı kansere yakalandı bilmiyorum. Bize hiç bir zaman açıklama yapılmadı aksine gizlendi". Doktoru dinlenmesini, Avrupa turnesine çıkmamasını önerdi. Fakat o dinlemedi ve turneyi iptal etmedi. Çünkü o sırada albümü "Exodus" listelerde tırmanışa geçmişti. Marley ayağı sargılı olarak sahneye çıktı ve turneyi tamamladı.
Çocukluğunda Nesta (ilk ismi), geceleri hava kararana kadar dışarda arkadaşlarıyla top koşturur dururdu. Eve geç geldiğinde annesi Cedella'dan yediği dayağın haddi hesabı yok.
60'lı yılların başında Bob Marley müzik kariyerinde yükselişe geçer. Daha sonra tek başına da başarılara imza atacak olan Peter Tosh ve Bunny Livingstone ile birlikte The Wailers grubunu kurar ve Jamaika'nın lokallerinin aranın grubu olur. O kadar yoğunluğa rağmen futboldan kopamaz. 60'lı yılların sonuna doğru Rastafari inancına katılınca bile futbola olan tutkusu azalmaz. Hatta inancına bile futbolu katar. Rastafari'nin ilahı Jah'ı efsane Pele'ye benzetir,"Jah üzerine Pele gibi gelir ve seninle oynar. Pele'yi hiç çalım atarken izledinmi?" der. Artık nasıl bir bağ kurduysa o kafayla. Jamaika'nın pek futbolla ilgisi olmadığı için Marley tam bir Brezilya fanatiğidir. Özellikle Tostao ve Rivelino'ya adeto tapıyordu.
1971 yılında Jamayka'nın en önemli futbolcusu Alan Cole ile tanışır ve arkadaşlığını ilerletir. Cole, bir dönem Brezilya'nın Santos takımında Pele ile forma giydi. Cole bir süre sonra The Wailers'in menajerliğini üstlenir ve grubu futbol takımı gibi yönetir. Grup konser öncelesi kampa girerler. Sabah erken kalkıp, sahilde koşu, ardından idman ve düzenli tabi ki çift kale maç.
Marley'in futbolu ne kadar iyiydi merak ediyoruz değilmi? Sonuçta bizde de kime sorsan futbolu bilir, gençliğinde mahallenin en iyisiydi, Maradona gibi çalım atardı vs vs.... herkes kendince iyidir. Marley'in yakın dostu Desmond Smith'e göre Marley çok iyi oynar ama sertlikten yanaymış, söylediğine göre, maç bittikten sonra rakip futbolcunun sakat bir şekilde çıkarken görmek istermiş.
The Wailers 1972 yılında ilk albümlerini çıkartır ve turnelere çıkmaya başlar. Fırsat buldukça futbol maçlarını izlemeyi de ihmal etmezler. Marley o yıllarda Alman futboluna ilgi duymaya başlar. Ayrıca dönemin efsanesi Hollanda da beğenisini kazanır. 2 yıl sonra Tosh ile Livingstone gruptan ayrılınca Marley tek başına kalır. Bu talihsizlik üzerine Eric Clapton, Bob'un şarkısı "I Shot The Sheriff" ile Dünya'yı sarsar. Fakat sonra başarılar üst üste gelmeye başlar. Marley ABD Turnesine çıkar ve "No Woman No Cry“ adlı parçayla, üçüncü dünya ülkesinden gelerek müzik listelerinde zirveye oturur.
O dönem meslektaşları pırıl pırıl kıyafetler giyerken, bizimkisi futbol markası Adidas'ın ürünlerini giyer. Dünya çapında çıktıkları turnelerde zaman buldukça mekanın otoparkında, hava kötü olduğunda ise otelin odasını boşaltıp salon futbolu bile oynar. Dostu Smith o günleri şöyle anlatıyor,"Biz her daim idman yapardık. Bazen ses kontrolu yapılırken biz maç yapardık. Bob konser öncesinde ısınmayı çok severdi".
1978 Dünya Kupası sırasında Marley bir çok basın toplantısını iptal eder, sırf maçları kaçırmamak için. O Kupa'da Arjantin'li Ricardo Villa ile Tostao'yu anımsatan Osvaldo Ardiles'e hayran olur. Bu iki futbolcu o yıl İngiliz Tottenham'a transfer olunca Bob Marley de Tottenham fanatiği olur. Dünya Kupası yüzünden ilk albümü "Survival" neredeyse geçikiyordu.
1980 yılında konser planlamak için Brezilya'ya giden Bob, baş parmağındaki yaradan dolayı futbol oynamamasını söylemesine rağmen 5'e 5 maçta takımını galibiyete taşır. Birlikte seyahat ettiği arkadaşı Junior Marvin,"Sanırım her zaman hayalinde futbolcu olmak vardı. Hatta şarkıcılıktan da fazla" derken, Marley de daha sonraları yaptığı bir açıklamada doğruladı,"Birinci sınıf futbolcu olmak benim çok ama çok zamanımı alırdı. Hatta bugünki olduğu sanatçıdan da çok. Eğer şarkıcı olmasaydım, kesin futbolcu olurdum. Ya da bir devrimci!"
The Wailers artık Dünya'nın her köşesinde hayranı olan bir gruptur ve sürekli turnelere çıkarlar. Ama Bob'un futbola olan ilgisi bir milim bile gerilememiştir. "Could You Be Loved“ parçasının video klibinde Marley kramponlarla görünür. Hamburg konserinde İngiliz futbolcu Kevin Keegan ile tanışır ve formasını alır. Marley her fırsatta futbolun kendisi için ne ifade ettiğini sürekli sorular üzerine tekrarlar,"Futbolda hoşuma giden, fantasinisi hayal gücünüzü ortaya koyabilmenizdir. Futbol denince bende özgürüğü ve yaratıcılığı çağrıştırıyor."
Marley bunları söylediği tarihte maalesef ağır bir hastalığa yakalandığını biliyordu. Ayak parmağındaki yara izi büyük ihtimalle deri kanserine neden oldu. 1980'in Eylül ayında New York'taki Central Park'ta top oynarken yere yığılır Bob. Doktorlar beyin tümörü teşhisi koyar. ekim ayında ise tümörün akciğer ve mideye metastas yaptığı tespit edilir. Doktorlar kendisine sadece 3 hafta ömür biçer. Kemoterapiler pek fayda etmez. 7 Şubat 1981 tarihinde 36. yaşgününde grubuyla kutlar ve birlikte PEle'nin maçlarını izlerler.
....Ve 11 Mayıs 1981'de Bob Marley, aylarca mücadele ettiği sinsi hastalığına karşı yenik düşer. Aslında o aylarda daha önceden planladıkları Brezilya'da, ilk kez Maracana stadındaki konserine çıkacaktı. ...ama tanrısı Jah kararını vermişti!
"Kötü bir fauldü. Bob sağ ayağından, baş parmaktan sakatlanmıştı ve sekerek oyundan çıktı" diye hatırlıyor The Wailers'in efsane keyboard'çusu Tyrone Downie. Grup üyeleriyle Gazeteciler aralarında maç yapmış. 32 yıl geçmiş aradan,"Ama o sakatlıktan dolayı mı kansere yakalandı bilmiyorum. Bize hiç bir zaman açıklama yapılmadı aksine gizlendi". Doktoru dinlenmesini, Avrupa turnesine çıkmamasını önerdi. Fakat o dinlemedi ve turneyi iptal etmedi. Çünkü o sırada albümü "Exodus" listelerde tırmanışa geçmişti. Marley ayağı sargılı olarak sahneye çıktı ve turneyi tamamladı.
Çocukluğunda Nesta (ilk ismi), geceleri hava kararana kadar dışarda arkadaşlarıyla top koşturur dururdu. Eve geç geldiğinde annesi Cedella'dan yediği dayağın haddi hesabı yok.
60'lı yılların başında Bob Marley müzik kariyerinde yükselişe geçer. Daha sonra tek başına da başarılara imza atacak olan Peter Tosh ve Bunny Livingstone ile birlikte The Wailers grubunu kurar ve Jamaika'nın lokallerinin aranın grubu olur. O kadar yoğunluğa rağmen futboldan kopamaz. 60'lı yılların sonuna doğru Rastafari inancına katılınca bile futbola olan tutkusu azalmaz. Hatta inancına bile futbolu katar. Rastafari'nin ilahı Jah'ı efsane Pele'ye benzetir,"Jah üzerine Pele gibi gelir ve seninle oynar. Pele'yi hiç çalım atarken izledinmi?" der. Artık nasıl bir bağ kurduysa o kafayla. Jamaika'nın pek futbolla ilgisi olmadığı için Marley tam bir Brezilya fanatiğidir. Özellikle Tostao ve Rivelino'ya adeto tapıyordu.
1971 yılında Jamayka'nın en önemli futbolcusu Alan Cole ile tanışır ve arkadaşlığını ilerletir. Cole, bir dönem Brezilya'nın Santos takımında Pele ile forma giydi. Cole bir süre sonra The Wailers'in menajerliğini üstlenir ve grubu futbol takımı gibi yönetir. Grup konser öncelesi kampa girerler. Sabah erken kalkıp, sahilde koşu, ardından idman ve düzenli tabi ki çift kale maç.
Marley'in futbolu ne kadar iyiydi merak ediyoruz değilmi? Sonuçta bizde de kime sorsan futbolu bilir, gençliğinde mahallenin en iyisiydi, Maradona gibi çalım atardı vs vs.... herkes kendince iyidir. Marley'in yakın dostu Desmond Smith'e göre Marley çok iyi oynar ama sertlikten yanaymış, söylediğine göre, maç bittikten sonra rakip futbolcunun sakat bir şekilde çıkarken görmek istermiş.
The Wailers 1972 yılında ilk albümlerini çıkartır ve turnelere çıkmaya başlar. Fırsat buldukça futbol maçlarını izlemeyi de ihmal etmezler. Marley o yıllarda Alman futboluna ilgi duymaya başlar. Ayrıca dönemin efsanesi Hollanda da beğenisini kazanır. 2 yıl sonra Tosh ile Livingstone gruptan ayrılınca Marley tek başına kalır. Bu talihsizlik üzerine Eric Clapton, Bob'un şarkısı "I Shot The Sheriff" ile Dünya'yı sarsar. Fakat sonra başarılar üst üste gelmeye başlar. Marley ABD Turnesine çıkar ve "No Woman No Cry“ adlı parçayla, üçüncü dünya ülkesinden gelerek müzik listelerinde zirveye oturur.
O dönem meslektaşları pırıl pırıl kıyafetler giyerken, bizimkisi futbol markası Adidas'ın ürünlerini giyer. Dünya çapında çıktıkları turnelerde zaman buldukça mekanın otoparkında, hava kötü olduğunda ise otelin odasını boşaltıp salon futbolu bile oynar. Dostu Smith o günleri şöyle anlatıyor,"Biz her daim idman yapardık. Bazen ses kontrolu yapılırken biz maç yapardık. Bob konser öncesinde ısınmayı çok severdi".
1978 Dünya Kupası sırasında Marley bir çok basın toplantısını iptal eder, sırf maçları kaçırmamak için. O Kupa'da Arjantin'li Ricardo Villa ile Tostao'yu anımsatan Osvaldo Ardiles'e hayran olur. Bu iki futbolcu o yıl İngiliz Tottenham'a transfer olunca Bob Marley de Tottenham fanatiği olur. Dünya Kupası yüzünden ilk albümü "Survival" neredeyse geçikiyordu.
1980 yılında konser planlamak için Brezilya'ya giden Bob, baş parmağındaki yaradan dolayı futbol oynamamasını söylemesine rağmen 5'e 5 maçta takımını galibiyete taşır. Birlikte seyahat ettiği arkadaşı Junior Marvin,"Sanırım her zaman hayalinde futbolcu olmak vardı. Hatta şarkıcılıktan da fazla" derken, Marley de daha sonraları yaptığı bir açıklamada doğruladı,"Birinci sınıf futbolcu olmak benim çok ama çok zamanımı alırdı. Hatta bugünki olduğu sanatçıdan da çok. Eğer şarkıcı olmasaydım, kesin futbolcu olurdum. Ya da bir devrimci!"
The Wailers artık Dünya'nın her köşesinde hayranı olan bir gruptur ve sürekli turnelere çıkarlar. Ama Bob'un futbola olan ilgisi bir milim bile gerilememiştir. "Could You Be Loved“ parçasının video klibinde Marley kramponlarla görünür. Hamburg konserinde İngiliz futbolcu Kevin Keegan ile tanışır ve formasını alır. Marley her fırsatta futbolun kendisi için ne ifade ettiğini sürekli sorular üzerine tekrarlar,"Futbolda hoşuma giden, fantasinisi hayal gücünüzü ortaya koyabilmenizdir. Futbol denince bende özgürüğü ve yaratıcılığı çağrıştırıyor."
Marley bunları söylediği tarihte maalesef ağır bir hastalığa yakalandığını biliyordu. Ayak parmağındaki yara izi büyük ihtimalle deri kanserine neden oldu. 1980'in Eylül ayında New York'taki Central Park'ta top oynarken yere yığılır Bob. Doktorlar beyin tümörü teşhisi koyar. ekim ayında ise tümörün akciğer ve mideye metastas yaptığı tespit edilir. Doktorlar kendisine sadece 3 hafta ömür biçer. Kemoterapiler pek fayda etmez. 7 Şubat 1981 tarihinde 36. yaşgününde grubuyla kutlar ve birlikte PEle'nin maçlarını izlerler.
....Ve 11 Mayıs 1981'de Bob Marley, aylarca mücadele ettiği sinsi hastalığına karşı yenik düşer. Aslında o aylarda daha önceden planladıkları Brezilya'da, ilk kez Maracana stadındaki konserine çıkacaktı. ...ama tanrısı Jah kararını vermişti!
0 Response to "ES: Bob Marley & Futbol"